



Parfüm Yaşam Tarzıdır
Yolda yürürken ya da bir yere girip çıkarken bir şey dikkatimi çekiyor. Kaldırımların, geçitlerin , girişlerin ve benzeri şeylerin bir çoğu sadece genç ve hiç bir sağlık sorunu olmayan kişilere göre yapılıyor. Mesela; rampalarda işe yaramazlık göstergesi yan konmuş taşlar, görme engelliere özel hiçbir kabartma özelliği taşımayan kaldırım taşları,kaldırımların ortasındaki ağaç fidanları, sadece basamaklardan oluşan alt ve üst geçitler ve daha nice duyarsızlık göstergesi. Hatta bunların bir bölümü yenilendiğinde dahi aynı hatalar tekrarlanıyor. Üstelik, 2005 yılında çıkan 5375 sayılı engeli kanununa göre 7 yıl içerisinde tüm mimari yapıların engelli vatandaşların durumuna göre dizayn edilmesi söz konusu iken. Peki bunlara ve benzeri sorunlara çözüm üretmek çok mu zor ? Olaya bu kadar eleştirel baktıktan sonra bir de bu konuda duyarlı belediyeler kurumlar olduğunu ve herşeyde engelli vatandaşları da düşündüklerini belirtmek gerek. Ama bu duyarlılığın sadece belli belediyeler veya kurumlarca değil de bir bilinç olarak her yere yayılmasını istemek en doğal hak sanırım.
Macaristan'a özgü çok fazla tat olduğunu bizim gibi geniş bir mutfağa sahip milletin ferdi olarak söylemek çok zor. Bu dar yelpazede çok karmaşık bir ürün olmasa da Túró Rudi önemli bir yere sahip. En iyi şekilde saklanması için 4 derece sıcaklık önerilen Túró Rudi'yi bütün marketlerde soğutucu kısımlarında kırmızı benekli ambalajları ile bulabilirsiniz. Genel olarak bakarsak içi yoğurda benzer tat ve yoğurttan biraz daha yoğun kıvama sahip krema dolu çikolata barı olarak tanımlayabiliriz. Çilekli, fındıklı vs çeşitleri mevcut.Bir çok yaşıtım eminim ki çocukluğunda Laff A Lympics izlemiştir severek. İzleyinlerin de mutlaka desteklediği bir takım vardır. Ben şahsen hep kazanan Scooby Doobies* karşıtı, hep yenilen Gerçek Kötüler (Really Rottens) taraftarı oldum. Yogilere de sempatim yok değildi.
Çizgi film içerisinde taraf tutmayı bir yana bırakırsak, dünyada belki de milyonlarca çocuğun izlediği ve belki Türkiye ile ilgili ilk fikirlerini oluşturduğu İstanbul bölümünü yukarıdan izleyebilirsiniz. Sunucuların kafasındaki fes, sürekli etrafta dolaşan hindi, fonda çalan Hint ezgileri, Alaaddin'in Sihirli Lambası ambiyanslı çöl ortası neresi olduğu belirsiz şehir, kim oldukları belli olmayan sakallı peçeli şehir halkı ile tam bir Türkiye portresi çizilmiş! Tutulan skorlara göre de Gerçek Kötüler toplamda 3 yarışma kazanmış ve bunlardan biri de Türkiye. Sanırım bu da tesadüf olsa gerek.
Yalnız bir şey unutulmuş İstanbul gibi bir yerde nasıl olurda kızlar mayo/bikini ile yüzebilmiş anlaşılır gibi değil. **
Çok severdik Hanna Barbera ikilisi sizi, bak büyüdük kızar olduk.
*Kaptan mağara adamı Scooby Doobies'e hiç yakışmamışsın!
** Kendimle çelişeceğim ama adamlar bunu yapsa haksız da olmazlarmış. Şuraya bakınız.
Her ne kadar çok gezmesem ve gezerken etrafıma çok dikkat etmesem de, yurtdışında gezdiğim yerlerde gözüm Türk'e dair bişeyler görmek istiyor, ve eğer dönerci değilse görünce de mutlu oluyorum. Özellikle yabancı arkadaşlarınızla şehrin turistik ve üst seviye caddelerini dolaşıyorsanız ve arkadaşlarınızın içinde Fransızlar - neyseki İtalyanlar yok- var ise yürürken Chanel, Polo, Ralph Lauren, Yves saint Laurent, Louis Vuitton gördükçe kalkan omuzlarını gördükçe içten içe kıskançlık söz konusu oluyor. Sokaklarda vızır vızır geçen Renault'lar Citroen'ler ne olacak derseniz, ne bileyim bana nedense moda daha çok dokundu.